20 Kasım 2013 Çarşamba

Tek Adam Faşizminin Adı: İRFAN İNANÇ YILDIZ

                             
                                 Mayıs'ın son gününde başlayan, ancak ülke genelinde Haziran'ın ilk günlerinden itibaren gündem oluşturan bir olay yaşadık; Taksim direnişi... Direnişle ilgili yüzlerce makale binlerce yorum muhakkak ki okudunuz takip ettiniz. Bu birçok yazı ve yorumda "polis şiddeti" hep gündemin ilk sırasındaydı ve bu zulme insanların sessiz kalmaması gerektiği vurgulanmıştı. Bu yazı bir "Taksim direnişi" yazısı olmayacak. Ancak direnişin başından sonuna polisin vatandaşa tutumu ve vatandaşın tepkisi yazımda önemli bir ölçüt olacak.

                                Orantısız güç kullanan polis için, "hükümetin silahlı kuvveti" diyeninden tutun da "polis, simit sat onurlu yaşa" tezahüratları yapanlara kadar herkes bir konuda hemfikir idi. Polis birtakım faşizan emirler alıyor ve bu emirleri harfiyen yerine getiriyordu. İşte bu günlerde, Cumhuriyet Halk Partisi, tepeden tırnağa, tek vücut tek ses olup, polisi, halkın değil hükümetin polisi olmakla itham etmiş ve bu polis faşizminin bir an önce sonlandırılmasını dile getirmişti.

                               Buraya kadar anlattıklarım Haziran direnişinde hepimizin gözlemlediği, zaten bildiği şeylerdi ve ben sadece o dönemde polise karşı takınılan tavra vurgu yapmak istedim...



                               Mayıs ayının ortalarında, Haziran direnişinden birkaç gün önce bir olay yaşandı ve size asıl anlatmak istediğim konu da bu aslında... Bursa ili Yıldırım ilçesinde CHP'nin yeni atanmış Yıldırım İlçe Gençlik Kolu Başkanı Oktay kardeşimiz ve yönetimi  ilk toplantılarını yapmak üzere toplandılar ve bu toplantıya benim de aralarında bulunduğum "İl Gençlik Kolları Yönetimi" ve Başkan Fatih Söylemez'i de davet ettiler. Ilık bir Mayıs akşamında bu toplantıyı gerçekleştirmek üzere herkes oradaydı. Toplantının yapılacağı yer "CHP YILDIRIM İLÇE BAŞKANLIĞI" binasıydı. Ve toplantıda herkes hazırdı...

                               Birden binanın elektrikleri kesildi. Ancak bir terslik vardı çünkü ilçe binasının dışındaki her yerde lambalar yanıyor, hayat devam ediyordu. O an anlaşıldı ki o toplantının orada yapılmasını istemeyen ana kademe "YILDIRIM İLÇE BAŞKANI GÜNER AKLAN" bina görevlisine telefonla sigortaların kapatılması talimatını vermişti. İl başkanı, il yöneticileri, ilçe başkanı ve ilçe yöneticileri, karanlıkta da olsa bu toplantıya devam ettiler... Bu arada belirteyim, Yıldırım İlçe Başkanı Güner Aklan'ın o toplantının yapılmasını istememesinin sebebi onun işaret ettiği gencin ilçe başkanı olarak atanmaması.
                               Toplantı, karanlıkta, cep telefonu ışıklarıyla devam ederken, "parti ilçe binasının kapısında" sivil birkaç şahıs belirdi. Sonradan kim olduğunu öğrendiğimiz bu şahıslar sivil polis. İl Başkanımızı ve diğer arkadaşları binayı terk etmeleri konusunda uyardıklarında sinirler gerildi. Sivil polisler, parti üyesi gençleri parti binasından çıkaramayacaklarının farkında ancak İlçe Başkanı olan zevat ısrarla polislerin gençleri binadan çıkarması gerektiği hususunda ısrarlı. O sırada bir polis memuru ile ilçe başkanı Güner Aklan arasında geçen telefon görüşmesinde Aklan, telefonda konuştuğu polis memuruna, "o şahısları ilçemde istemiyorum gerekeni yapın" muadili konuşmalar yapıyor.

                              
                               Bu muameleye maruz kalan il ve ilçe gençlik kolları başkanları da, yönetimleri de ve hatta ihbar üzerine oraya gelmiş olan polis de, durumun vahametinin farkında. Çünkü hepimiz bilmekteyiz ki bir polis memurunun bir parti binasından parti üyesi kişiyi çıkarmak için herhangi bir yetkisi söz konusu değil. Ve o akşam CUMHURİYET HALK PARTİSİ tarihinde bir ilk yaşanıyor. Olayların büyümemesi adına gençlik kolları mensubu arkadaşlarımız polis nezaretinde ilçe binasını terk ediyorlar.

                               CHP Gençlik Kolları mensubu arkadaşlarımızın maruz kaldığı muamele sonrasında yaptığı girişimler hep sonuçsuz kalıyor. Ne ana kademe Bursa il yönetimi ne de Gençlik Kolları Genel Merkezi bu polis faşizmi ile ilgili tek kelime etmeyince, arkadaşlarımızın elinde bir tek demokratik protesto hakkı kalıyor ve bu arkadaşlarımız da bu haklarını kullanma yoluna gidiyorlar...

                               Olaydan birkaç gün sonra gençler, üzerinde "AKLANamayacaksın" yazılı  bir siyah çelengi, polis nezaretinde kovuldukları, Yıldırım İlçe Başkanlığı binasının önüne bırakıyorlar. Gerginlik yaşanmaması adına da bu protestoyu ilçe binasının kapalı olduğu PAZAR günü yapacak kadar da ince fikirliler. Günler geçiyor, yapılan protesto gösterisine, gençlerin sürekli feryadına rağmen ne ana kademe il yönetimi ne de genel merkez gençlik kolları hala konu üzerinde bir araştırma dahi yapmak niyetinde gözükmüyor.

                               Tüm bu olanlardan birkaç gün sonra "Gezi Olayları" patlak verdi... Birkaç gün önce yaşanan, ana kademe ilçe başkanı tarafından yaşatılan polis faşizmine ses çıkarmayan Genel Merkez Gençlik Kolları, Taksim'de yaşananları "Polis Devleti Olma Yolunda İlerleyen Türkiye" olarak değerlendirdi. Polis partisi olma yolunda giden CHP'nin gençlerinin uğradığı faşizan saldırıyı görmezden gelerek...
                               Geliyoruz konunun başlığını açıklayacağım tek adam faşizmini yaşadığımız anlara... Bu olayların yaşanmasından aylar sonra, Ekim 2013'te Bursa İl Başkanlığı'na bir faks geliyor. Faksı gönderen CHP Gençlik Kolları Genel Sekreteri Ayşegül Yalvaç. Faks metni aynen şöyle;

"Cumhuriyet Halk Partisi Bursa İl Gençlik Kolları Başkanlığı'nın, Cumhuriyet Halk Partisi Yıldırım İlçe Başkanlığı'na siyah çelenk koyma eyleminin yerel ve ulusal basında yer alması parti çıkarları ile bağdaşmamıştır. Bu bağlamda tüzüğümüzün 43. maddesinin B bendinin vermiş olduğu yetkiye dayanarak CUMHURİYET HALK PARTİSİ BURSA İL GENÇLİK KOLLARI BAŞKANI FATİH SÖYLEMEZ VE YÖNETİM KURULU GÖREVDEN ALINMIŞTIR"
                        Polis faşizmine maruz bırakılmış, partiden kovulmuş, üvey evlat muamelesi görmüş gençler, gezi olaylarını "Polis Devleti Olma Yolunda İlerleyen Türkiye" olarak değerlendiren genel merkez tarafından, üstelik olayın gerçekleşmesinden beş ay sonra görevden alındı. Daha sonra öğrendiklerimiz ise işin vahametini adeta katlarcasına yüzümüze vuruyordu. Bursa Gençlik Kolları'nın görevden alınması bir yönetim kurulu kararıyla değil, tek adamın, iki dudağının arasından çıkan emirle gerçekleşmişti. Genel Başkan İrfan İnanç Yıldız, yönetim kurulunun kendisine "İl yönetim ve başkanlarını görevden alma ve yerine atama yetkisini" vermesinin ardından ilk diktatörlük deneyimini Bursa gençlerini görevden alarak yaşamıştı... Üstelik Bursa'yı görevden almak çok da zor olmadı çünkü Bursa delegeleri kongrede İrfan İnanç hazretlerine değil rakibi Emre Doğan'a oy vermişlerdi.

                               Muhtemelen merak ediyorsunuzdur...

                               "Parti üyesi gençleri, parti binasından polis nezaretinde kovdurtacak kadar gençlere kin besleyen, parti geleneklerinden bihaber, kişisel egosunu parti çıkarlarının önünde tutacak özgüvene sahip Yıldırım İlçe Başkanı ne durumda" diye... Söyleyeyim, hala gençleri kovdurduğu o ilçe binasında başkanlık koltuğuna oturmakta.

                               Peki Olağanüstü Gençlik Kurultayında başkan adayıyken "bu partideki herhangi bir gence haksızlık yapıldığında daha önce göğsümüzü siper ettik yine ederiz" sözleriyle delegelerin oyunu alan ve başkan seçilen  Gençlik Kolları Genel Başkanı ne durumda derseniz, o da genel merkezindeki koltuğuna hiç utanma ve sıkılma yaşamadan oturup "ben başkanım" demekten geri kalmıyor.

                               Peki ya Yıldırım İlçe Başkanlığı binasından kovularak, amiyane tabirle "piç" muamelesi gören partinin emekçi gençleri, onlar ne durumda?

                               Kalbimiz kırık, moralimiz bozuk ama bilincimiz yerinde...

                               Bu yazdıklarımı birisi dile getirmek zorundaydı, bu yazdıklarım söylenmedikçe, insanların gözlerinin içine baka baka yalan söylemeye devam edeceklerdi. Yazdıklarımdan sonra beni aforoz etmeye, ilmeği boynuma geçirmeye, beni çarmıha germeye çalışacaklar olacaktır. Yazdıklarımın hepsinin arkasındayım. Bunları yazarak yağlı ilmeği kendi boynuma kendim geçirdim zaten...
Gerekli halde kullanılmak üzere parti üyeliğinden istifa mektubum da cebimde...


   Ben istifa eder kurtulurum, peki ya siz nasıl aklanacaksınız?
                               Görünen o ki AKLANamayacaksınız!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

20 Kasım 2013 Çarşamba

Tek Adam Faşizminin Adı: İRFAN İNANÇ YILDIZ

                             
                                 Mayıs'ın son gününde başlayan, ancak ülke genelinde Haziran'ın ilk günlerinden itibaren gündem oluşturan bir olay yaşadık; Taksim direnişi... Direnişle ilgili yüzlerce makale binlerce yorum muhakkak ki okudunuz takip ettiniz. Bu birçok yazı ve yorumda "polis şiddeti" hep gündemin ilk sırasındaydı ve bu zulme insanların sessiz kalmaması gerektiği vurgulanmıştı. Bu yazı bir "Taksim direnişi" yazısı olmayacak. Ancak direnişin başından sonuna polisin vatandaşa tutumu ve vatandaşın tepkisi yazımda önemli bir ölçüt olacak.

                                Orantısız güç kullanan polis için, "hükümetin silahlı kuvveti" diyeninden tutun da "polis, simit sat onurlu yaşa" tezahüratları yapanlara kadar herkes bir konuda hemfikir idi. Polis birtakım faşizan emirler alıyor ve bu emirleri harfiyen yerine getiriyordu. İşte bu günlerde, Cumhuriyet Halk Partisi, tepeden tırnağa, tek vücut tek ses olup, polisi, halkın değil hükümetin polisi olmakla itham etmiş ve bu polis faşizminin bir an önce sonlandırılmasını dile getirmişti.

                               Buraya kadar anlattıklarım Haziran direnişinde hepimizin gözlemlediği, zaten bildiği şeylerdi ve ben sadece o dönemde polise karşı takınılan tavra vurgu yapmak istedim...



                               Mayıs ayının ortalarında, Haziran direnişinden birkaç gün önce bir olay yaşandı ve size asıl anlatmak istediğim konu da bu aslında... Bursa ili Yıldırım ilçesinde CHP'nin yeni atanmış Yıldırım İlçe Gençlik Kolu Başkanı Oktay kardeşimiz ve yönetimi  ilk toplantılarını yapmak üzere toplandılar ve bu toplantıya benim de aralarında bulunduğum "İl Gençlik Kolları Yönetimi" ve Başkan Fatih Söylemez'i de davet ettiler. Ilık bir Mayıs akşamında bu toplantıyı gerçekleştirmek üzere herkes oradaydı. Toplantının yapılacağı yer "CHP YILDIRIM İLÇE BAŞKANLIĞI" binasıydı. Ve toplantıda herkes hazırdı...

                               Birden binanın elektrikleri kesildi. Ancak bir terslik vardı çünkü ilçe binasının dışındaki her yerde lambalar yanıyor, hayat devam ediyordu. O an anlaşıldı ki o toplantının orada yapılmasını istemeyen ana kademe "YILDIRIM İLÇE BAŞKANI GÜNER AKLAN" bina görevlisine telefonla sigortaların kapatılması talimatını vermişti. İl başkanı, il yöneticileri, ilçe başkanı ve ilçe yöneticileri, karanlıkta da olsa bu toplantıya devam ettiler... Bu arada belirteyim, Yıldırım İlçe Başkanı Güner Aklan'ın o toplantının yapılmasını istememesinin sebebi onun işaret ettiği gencin ilçe başkanı olarak atanmaması.
                               Toplantı, karanlıkta, cep telefonu ışıklarıyla devam ederken, "parti ilçe binasının kapısında" sivil birkaç şahıs belirdi. Sonradan kim olduğunu öğrendiğimiz bu şahıslar sivil polis. İl Başkanımızı ve diğer arkadaşları binayı terk etmeleri konusunda uyardıklarında sinirler gerildi. Sivil polisler, parti üyesi gençleri parti binasından çıkaramayacaklarının farkında ancak İlçe Başkanı olan zevat ısrarla polislerin gençleri binadan çıkarması gerektiği hususunda ısrarlı. O sırada bir polis memuru ile ilçe başkanı Güner Aklan arasında geçen telefon görüşmesinde Aklan, telefonda konuştuğu polis memuruna, "o şahısları ilçemde istemiyorum gerekeni yapın" muadili konuşmalar yapıyor.

                              
                               Bu muameleye maruz kalan il ve ilçe gençlik kolları başkanları da, yönetimleri de ve hatta ihbar üzerine oraya gelmiş olan polis de, durumun vahametinin farkında. Çünkü hepimiz bilmekteyiz ki bir polis memurunun bir parti binasından parti üyesi kişiyi çıkarmak için herhangi bir yetkisi söz konusu değil. Ve o akşam CUMHURİYET HALK PARTİSİ tarihinde bir ilk yaşanıyor. Olayların büyümemesi adına gençlik kolları mensubu arkadaşlarımız polis nezaretinde ilçe binasını terk ediyorlar.

                               CHP Gençlik Kolları mensubu arkadaşlarımızın maruz kaldığı muamele sonrasında yaptığı girişimler hep sonuçsuz kalıyor. Ne ana kademe Bursa il yönetimi ne de Gençlik Kolları Genel Merkezi bu polis faşizmi ile ilgili tek kelime etmeyince, arkadaşlarımızın elinde bir tek demokratik protesto hakkı kalıyor ve bu arkadaşlarımız da bu haklarını kullanma yoluna gidiyorlar...

                               Olaydan birkaç gün sonra gençler, üzerinde "AKLANamayacaksın" yazılı  bir siyah çelengi, polis nezaretinde kovuldukları, Yıldırım İlçe Başkanlığı binasının önüne bırakıyorlar. Gerginlik yaşanmaması adına da bu protestoyu ilçe binasının kapalı olduğu PAZAR günü yapacak kadar da ince fikirliler. Günler geçiyor, yapılan protesto gösterisine, gençlerin sürekli feryadına rağmen ne ana kademe il yönetimi ne de genel merkez gençlik kolları hala konu üzerinde bir araştırma dahi yapmak niyetinde gözükmüyor.

                               Tüm bu olanlardan birkaç gün sonra "Gezi Olayları" patlak verdi... Birkaç gün önce yaşanan, ana kademe ilçe başkanı tarafından yaşatılan polis faşizmine ses çıkarmayan Genel Merkez Gençlik Kolları, Taksim'de yaşananları "Polis Devleti Olma Yolunda İlerleyen Türkiye" olarak değerlendirdi. Polis partisi olma yolunda giden CHP'nin gençlerinin uğradığı faşizan saldırıyı görmezden gelerek...
                               Geliyoruz konunun başlığını açıklayacağım tek adam faşizmini yaşadığımız anlara... Bu olayların yaşanmasından aylar sonra, Ekim 2013'te Bursa İl Başkanlığı'na bir faks geliyor. Faksı gönderen CHP Gençlik Kolları Genel Sekreteri Ayşegül Yalvaç. Faks metni aynen şöyle;

"Cumhuriyet Halk Partisi Bursa İl Gençlik Kolları Başkanlığı'nın, Cumhuriyet Halk Partisi Yıldırım İlçe Başkanlığı'na siyah çelenk koyma eyleminin yerel ve ulusal basında yer alması parti çıkarları ile bağdaşmamıştır. Bu bağlamda tüzüğümüzün 43. maddesinin B bendinin vermiş olduğu yetkiye dayanarak CUMHURİYET HALK PARTİSİ BURSA İL GENÇLİK KOLLARI BAŞKANI FATİH SÖYLEMEZ VE YÖNETİM KURULU GÖREVDEN ALINMIŞTIR"
                        Polis faşizmine maruz bırakılmış, partiden kovulmuş, üvey evlat muamelesi görmüş gençler, gezi olaylarını "Polis Devleti Olma Yolunda İlerleyen Türkiye" olarak değerlendiren genel merkez tarafından, üstelik olayın gerçekleşmesinden beş ay sonra görevden alındı. Daha sonra öğrendiklerimiz ise işin vahametini adeta katlarcasına yüzümüze vuruyordu. Bursa Gençlik Kolları'nın görevden alınması bir yönetim kurulu kararıyla değil, tek adamın, iki dudağının arasından çıkan emirle gerçekleşmişti. Genel Başkan İrfan İnanç Yıldız, yönetim kurulunun kendisine "İl yönetim ve başkanlarını görevden alma ve yerine atama yetkisini" vermesinin ardından ilk diktatörlük deneyimini Bursa gençlerini görevden alarak yaşamıştı... Üstelik Bursa'yı görevden almak çok da zor olmadı çünkü Bursa delegeleri kongrede İrfan İnanç hazretlerine değil rakibi Emre Doğan'a oy vermişlerdi.

                               Muhtemelen merak ediyorsunuzdur...

                               "Parti üyesi gençleri, parti binasından polis nezaretinde kovdurtacak kadar gençlere kin besleyen, parti geleneklerinden bihaber, kişisel egosunu parti çıkarlarının önünde tutacak özgüvene sahip Yıldırım İlçe Başkanı ne durumda" diye... Söyleyeyim, hala gençleri kovdurduğu o ilçe binasında başkanlık koltuğuna oturmakta.

                               Peki Olağanüstü Gençlik Kurultayında başkan adayıyken "bu partideki herhangi bir gence haksızlık yapıldığında daha önce göğsümüzü siper ettik yine ederiz" sözleriyle delegelerin oyunu alan ve başkan seçilen  Gençlik Kolları Genel Başkanı ne durumda derseniz, o da genel merkezindeki koltuğuna hiç utanma ve sıkılma yaşamadan oturup "ben başkanım" demekten geri kalmıyor.

                               Peki ya Yıldırım İlçe Başkanlığı binasından kovularak, amiyane tabirle "piç" muamelesi gören partinin emekçi gençleri, onlar ne durumda?

                               Kalbimiz kırık, moralimiz bozuk ama bilincimiz yerinde...

                               Bu yazdıklarımı birisi dile getirmek zorundaydı, bu yazdıklarım söylenmedikçe, insanların gözlerinin içine baka baka yalan söylemeye devam edeceklerdi. Yazdıklarımdan sonra beni aforoz etmeye, ilmeği boynuma geçirmeye, beni çarmıha germeye çalışacaklar olacaktır. Yazdıklarımın hepsinin arkasındayım. Bunları yazarak yağlı ilmeği kendi boynuma kendim geçirdim zaten...
Gerekli halde kullanılmak üzere parti üyeliğinden istifa mektubum da cebimde...


   Ben istifa eder kurtulurum, peki ya siz nasıl aklanacaksınız?
                               Görünen o ki AKLANamayacaksınız!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder