8 Ağustos 2013 Perşembe

AKP-Cemaat Kavgası Ayyuka Çıktı


Today’s Zaman yazarı Orhan Kemal Cengiz ”Erdoğan İktidardan nasıl düşer” adlı bir yazı kaleme aldı.
Yazının Türkçe’ye çevrilip dolaşıma girmesiyle sosyal medyada deyim yerindeyse kıyamet koptu.
AKP yanlısı binlerce insan #zamangazetesikendinegel hashtag’iyle kampanya başlattı.
Bu yazı Cemaat ile Erdoğan arasındaki gerginliğin bir yansıması olarak okundu.
Yazının müellifi uzun bir açıklama yayınladı.
Önce o açıklama, sonra tepkiler ve nihayet yazının kendisini yayınlıyorum…

Ekran Resmi 2013-08-08 09.05.21Today’s Zaman bir süredir hükümete yakın çevreler tarafından ateşe tutuluyor. Şimdi de ben bu kampanyalardan payıma düşeni  alıyorum. Today’s Zaman’da yazdığım “Erdoğan iktidardan nasıl düşer” (1 Ağustos 2013) başlıklı son makale oldukça ilgi topladı ve sosyal medya ile yazılı basında birden bire çok sayıda eleştiri, hakaret ve şahsıma yönelik sert sözler içeren yorumlar yapılmaya başlandı. 
Öncelikle yazdığım makalenin son paragrafının dönmeye başladığını gördüm. Sonrasında ise internet üzerinde tam metin çevirisi ile karşılaştım. İnternette yazımın sunuluş biçimlerine bakınca sanki ben Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aleyhine bir darbe planlıyormuşum gibi bir hava yaratılıyordu. Ben ki bütün kariyerimi Türkiye’deki askeri hegemonyanın karşısında geçirmiş biri olarak, sanki bir darbe planlayıcısı olarak sunuluyordum. Bu ilk kampanyadan sonra makalemden bazı kesitler başka sütunlarda alıntılanmaya başlandı. Bu makalelerde ise benim yazımda hiç kullanmadığım sözler ben söylemişim gibi yansıtılıyordu. Makalemden referanslar kullanılmak suretiyle beni şöyle tanımıyorlardı: “Hemen hergün başbakana faşist ve diktatör diyen Orhan Kemal Cengiz…”

 
İlginç, değil mi? Benim hükümete yönelik basın özgürlüğü konusundaki ve otoriterleşme eğilimiyle ilgili eleştirilerim sanki ben “faşist ve diktatör” demişim gibi yansıtılmıştı… Ne yazık ki bu tür bir kampanyanın tek kurbanı ben değildim. Bu günlerde çoğu Today’s Zaman yazarı Türk basınında benzer şekilde itham edilmeye başlandı. Peki neden bunca çarpıtmaya başvuruyorlar? Neden  hiç kullanmadığımız sözleri biz söylemişiz gibi yansıtıyorlar?
Sanırım bu bir çok farklı hedefi içeren bir stratejinin bir parçası. 1) Bizi hükümetin yeni hedefi haline getirmek istiyorlar. Buradaki niyet şu gibi: “Bu adamları bulundukları konumlardan tardetmemiz gerekiyor” 2) Bütün bu çarpıtma taktikleri ile, bizi itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar ve Ak Parti seçmeninin gözünde bizim sözlerimizi daha tesirsiz ve değersiz hale getirmek istiyorlar. 3) Fikirlerimizi değersizleştirerek, demokrasi konusunda bir tartışmayı daha başlamadan bitirmek itiyorlar. 
Eğer söylediklerimizi bizim söylediğimiz şekilde tekrar etmiş olsalardı, demokrasi, ifade özgürlüğü ve diğer hususlar üzerine ciddi bir tartışma başlayabilirdi. Ve bu manada Today’s Zaman’ın durduğu nokta, hükümet çevreleri ve onların destekçileri açısından oldukça acı verici olabilirdi zira Today’s Zaman ve diğer bazı gazeteler için yazan liberaller ve demokratlar bir bütün halinde, bu hükümet bürokrasinin anti demokratik baskısı altındayken ve askeri çevreler tarafından aşikar bir biçimde tehdit ediliyorken tam destek vererek arkasında durdular. Biz sadece anti demokratik güçlerle savaşmakla kalmadık aynı zamanda mevcut hükümet demokrasi ve Avrupa Birliği yolunda her adım attığında da desteğimizi sunduk. 
Faşist ve diktatör gibi kelimelere gelince, bunları sanki biz söylemişiz gibi yansıtmak gerçekten de korkunç bir davranış. Bu tip karalama kampanyaları geçmişte bazı askeri çevreler ve Ergenekon çetecileri tarafından yapılırdı. Şimdi ise hükümete yakın çevreler tarafından aynı taktiklerin kullanılması gerçekten çok acı bir tablodur. 
Ben, bir çok farklı vesileyle, faşist ve diktatör gibi sıfatları kullanan kişileri eleştirmişimdir. Televizyonlarda da defaatle söylediğim gibi, faşistlik ile ilgili çok basit bir test vardır: Eğer gerçekten ortada bir faşist var ise “faşist” gibi kelimeleri kullanamazsınız bile… Elbette, Türkiye’de faşizm falan yoktur. Fakat demokrasi alanında, kuvvetler ayrılığı, ifade özgürlüğü ve daha bir çok konu bağlamında çok çok ciddi problemler mevcuttur…
Şimdi soruyorum; sizin, kişileri fikri lince tabi tutmak ve dezenformasyon kampanyaları düzenlemek yerine bu problemleri konuşmaya yeterli cesaretiniz var mı?”
Ekran Resmi 2013-08-08 09.07.58

Orhan Kemal Cengiz’in Today’s Zaman’da yayınlanan yazısı:

“Bütün bu sayacaklarım için yeni bir konsept geliştirmemiz gerekiyor: Başbakan Erdoğan Gezi Parkı protestolarındaki sözümona rolü dolayısıyla Türkiye ’deki en büyük holdinge öfke duyuyor. Bu öfkesini de halka açık toplantılarda açıkça ifade etti ve şimdi de bu şirketler vergi denetmenleri tarafından soruşturuluyor.
Başbakan Erdoğan Divan Otel sebebiyle bu otelin sahibi olan Koç Holding’e çok kızdı. Zira otel Gezi Parkı olayları sırasında protestoculara kapısını açmış ve onlara tıbbi yardımda bulunmuştu.Denildi ki bir ihbar mektubu üzerine gruba ait şirketlerden bazılarına vergi denetimlerine başlandı. Ancak herkes bu denetimlerin asıl sebebini çok iyi bilmektedir. Denetimle ilgili haberler medyaya yansır yansımaz şirketin borsadaki hisseleri milyonlarca değer kaybetti.
Bence bu tarz bir gözdağı hiçbir şartta açık bir toplumda, hiçbir demokraside ve serbest piyasanın teşvik edildiği hiçbir sistemde kabul edilemez. Hemen her gün medyanın hükümet tarafından nasıl kuşatıldığını bu sütunlarda yazmaktayız. Bu, son güç gösterisinden sonra ise, Erdoğan’ın kendi gücü karşısında sadece medyaya diz çöktürmeyi istemekle kalmayacağı fakat diğer herkesi de kontrol altına almak istediği anlaşılıyor. Koç Holding tek başına Türk ekonomisinin yüzde 10′unu teşkil ediyor. Böylesi büyük bir şirkete yönelik bu gözdağı girişiminin açık bir şekilde kamuoyu önünde yapılması sonrasında, ülke genelindeki iş çevrelerinde yayılacak şok dalgasını tahmin etmek zor değil.
Bütün bu yapılanlara rağmen, Erdoğan’ın partisinde kendisine karşı hiçbir güçlü muhalefet emaresi görünmemekte… Bu çok enteresan zira ben Ak Parti ’deki herkesin veya bu partiyi destekleyen bütün insanların Erdoğan’ın Gezi olayları sonrasındaki bu tavrını tasvip ettiğini düşünmüyorum. Bu tarz davranışlar ve buna benzer yaklaşımlar Türk ekonomisine ciddi zararlar verebilir. Yabancı yatırımlar ülkeyi terk etmeye başlayabilir. Bazı ekonomistler daha şimdiden “ani durgunluk sendromundan” bahsetmeye başladı ki bu AK Parti’yi ve Erdoğan’ı destekleyen iş çevrelerinde ciddi endişelere sebep olabilir. Ancak dediğimiz gibi buna rağmen bu çevrelerden de herhangi bir eleştiri duyamadık.
Bence küçük bir hareket büyük bir fırtınaya sebep olabilir. Sözgelimi AK Parti içinde muhalif kanatta bulunan biri İstanbul Belediye Başkanı olursa o zaman zincirleme bir tepki reaksiyonu başlayacaktır. Yani parti içindeki muhalefet İstanbul’da seçilebilir bir aday arkasında birleşirse, böylece Erdoğan’ın düşürülmesi için hızlı bir yol açılmış olabilir.
Erdoğan bütün bu sert ve keskin politikasıyla birlikte bu ihtimali de görüyordur. Bu arada Ak Parti ’nin yerel ve genel seçimleri bir arada yapması da sürpriz olmayacaktır.
Her ne yapılırsa yapılsın eğer AK Parti Ankara’yı ve İstanbul’u alamazsa ya da oylarından büyük bir kısmını kaybederse Erdoğan bizzat kendi partisi içinde büyük bir muhalefet ile karşılaşacaktır ve biz de hep beraber şu anki birliktelik görüntülerinin gerçekten aldatıcı olduğuna şahit olabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

8 Ağustos 2013 Perşembe

AKP-Cemaat Kavgası Ayyuka Çıktı


Today’s Zaman yazarı Orhan Kemal Cengiz ”Erdoğan İktidardan nasıl düşer” adlı bir yazı kaleme aldı.
Yazının Türkçe’ye çevrilip dolaşıma girmesiyle sosyal medyada deyim yerindeyse kıyamet koptu.
AKP yanlısı binlerce insan #zamangazetesikendinegel hashtag’iyle kampanya başlattı.
Bu yazı Cemaat ile Erdoğan arasındaki gerginliğin bir yansıması olarak okundu.
Yazının müellifi uzun bir açıklama yayınladı.
Önce o açıklama, sonra tepkiler ve nihayet yazının kendisini yayınlıyorum…

Ekran Resmi 2013-08-08 09.05.21Today’s Zaman bir süredir hükümete yakın çevreler tarafından ateşe tutuluyor. Şimdi de ben bu kampanyalardan payıma düşeni  alıyorum. Today’s Zaman’da yazdığım “Erdoğan iktidardan nasıl düşer” (1 Ağustos 2013) başlıklı son makale oldukça ilgi topladı ve sosyal medya ile yazılı basında birden bire çok sayıda eleştiri, hakaret ve şahsıma yönelik sert sözler içeren yorumlar yapılmaya başlandı. 
Öncelikle yazdığım makalenin son paragrafının dönmeye başladığını gördüm. Sonrasında ise internet üzerinde tam metin çevirisi ile karşılaştım. İnternette yazımın sunuluş biçimlerine bakınca sanki ben Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aleyhine bir darbe planlıyormuşum gibi bir hava yaratılıyordu. Ben ki bütün kariyerimi Türkiye’deki askeri hegemonyanın karşısında geçirmiş biri olarak, sanki bir darbe planlayıcısı olarak sunuluyordum. Bu ilk kampanyadan sonra makalemden bazı kesitler başka sütunlarda alıntılanmaya başlandı. Bu makalelerde ise benim yazımda hiç kullanmadığım sözler ben söylemişim gibi yansıtılıyordu. Makalemden referanslar kullanılmak suretiyle beni şöyle tanımıyorlardı: “Hemen hergün başbakana faşist ve diktatör diyen Orhan Kemal Cengiz…”

 
İlginç, değil mi? Benim hükümete yönelik basın özgürlüğü konusundaki ve otoriterleşme eğilimiyle ilgili eleştirilerim sanki ben “faşist ve diktatör” demişim gibi yansıtılmıştı… Ne yazık ki bu tür bir kampanyanın tek kurbanı ben değildim. Bu günlerde çoğu Today’s Zaman yazarı Türk basınında benzer şekilde itham edilmeye başlandı. Peki neden bunca çarpıtmaya başvuruyorlar? Neden  hiç kullanmadığımız sözleri biz söylemişiz gibi yansıtıyorlar?
Sanırım bu bir çok farklı hedefi içeren bir stratejinin bir parçası. 1) Bizi hükümetin yeni hedefi haline getirmek istiyorlar. Buradaki niyet şu gibi: “Bu adamları bulundukları konumlardan tardetmemiz gerekiyor” 2) Bütün bu çarpıtma taktikleri ile, bizi itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar ve Ak Parti seçmeninin gözünde bizim sözlerimizi daha tesirsiz ve değersiz hale getirmek istiyorlar. 3) Fikirlerimizi değersizleştirerek, demokrasi konusunda bir tartışmayı daha başlamadan bitirmek itiyorlar. 
Eğer söylediklerimizi bizim söylediğimiz şekilde tekrar etmiş olsalardı, demokrasi, ifade özgürlüğü ve diğer hususlar üzerine ciddi bir tartışma başlayabilirdi. Ve bu manada Today’s Zaman’ın durduğu nokta, hükümet çevreleri ve onların destekçileri açısından oldukça acı verici olabilirdi zira Today’s Zaman ve diğer bazı gazeteler için yazan liberaller ve demokratlar bir bütün halinde, bu hükümet bürokrasinin anti demokratik baskısı altındayken ve askeri çevreler tarafından aşikar bir biçimde tehdit ediliyorken tam destek vererek arkasında durdular. Biz sadece anti demokratik güçlerle savaşmakla kalmadık aynı zamanda mevcut hükümet demokrasi ve Avrupa Birliği yolunda her adım attığında da desteğimizi sunduk. 
Faşist ve diktatör gibi kelimelere gelince, bunları sanki biz söylemişiz gibi yansıtmak gerçekten de korkunç bir davranış. Bu tip karalama kampanyaları geçmişte bazı askeri çevreler ve Ergenekon çetecileri tarafından yapılırdı. Şimdi ise hükümete yakın çevreler tarafından aynı taktiklerin kullanılması gerçekten çok acı bir tablodur. 
Ben, bir çok farklı vesileyle, faşist ve diktatör gibi sıfatları kullanan kişileri eleştirmişimdir. Televizyonlarda da defaatle söylediğim gibi, faşistlik ile ilgili çok basit bir test vardır: Eğer gerçekten ortada bir faşist var ise “faşist” gibi kelimeleri kullanamazsınız bile… Elbette, Türkiye’de faşizm falan yoktur. Fakat demokrasi alanında, kuvvetler ayrılığı, ifade özgürlüğü ve daha bir çok konu bağlamında çok çok ciddi problemler mevcuttur…
Şimdi soruyorum; sizin, kişileri fikri lince tabi tutmak ve dezenformasyon kampanyaları düzenlemek yerine bu problemleri konuşmaya yeterli cesaretiniz var mı?”
Ekran Resmi 2013-08-08 09.07.58

Orhan Kemal Cengiz’in Today’s Zaman’da yayınlanan yazısı:

“Bütün bu sayacaklarım için yeni bir konsept geliştirmemiz gerekiyor: Başbakan Erdoğan Gezi Parkı protestolarındaki sözümona rolü dolayısıyla Türkiye ’deki en büyük holdinge öfke duyuyor. Bu öfkesini de halka açık toplantılarda açıkça ifade etti ve şimdi de bu şirketler vergi denetmenleri tarafından soruşturuluyor.
Başbakan Erdoğan Divan Otel sebebiyle bu otelin sahibi olan Koç Holding’e çok kızdı. Zira otel Gezi Parkı olayları sırasında protestoculara kapısını açmış ve onlara tıbbi yardımda bulunmuştu.Denildi ki bir ihbar mektubu üzerine gruba ait şirketlerden bazılarına vergi denetimlerine başlandı. Ancak herkes bu denetimlerin asıl sebebini çok iyi bilmektedir. Denetimle ilgili haberler medyaya yansır yansımaz şirketin borsadaki hisseleri milyonlarca değer kaybetti.
Bence bu tarz bir gözdağı hiçbir şartta açık bir toplumda, hiçbir demokraside ve serbest piyasanın teşvik edildiği hiçbir sistemde kabul edilemez. Hemen her gün medyanın hükümet tarafından nasıl kuşatıldığını bu sütunlarda yazmaktayız. Bu, son güç gösterisinden sonra ise, Erdoğan’ın kendi gücü karşısında sadece medyaya diz çöktürmeyi istemekle kalmayacağı fakat diğer herkesi de kontrol altına almak istediği anlaşılıyor. Koç Holding tek başına Türk ekonomisinin yüzde 10′unu teşkil ediyor. Böylesi büyük bir şirkete yönelik bu gözdağı girişiminin açık bir şekilde kamuoyu önünde yapılması sonrasında, ülke genelindeki iş çevrelerinde yayılacak şok dalgasını tahmin etmek zor değil.
Bütün bu yapılanlara rağmen, Erdoğan’ın partisinde kendisine karşı hiçbir güçlü muhalefet emaresi görünmemekte… Bu çok enteresan zira ben Ak Parti ’deki herkesin veya bu partiyi destekleyen bütün insanların Erdoğan’ın Gezi olayları sonrasındaki bu tavrını tasvip ettiğini düşünmüyorum. Bu tarz davranışlar ve buna benzer yaklaşımlar Türk ekonomisine ciddi zararlar verebilir. Yabancı yatırımlar ülkeyi terk etmeye başlayabilir. Bazı ekonomistler daha şimdiden “ani durgunluk sendromundan” bahsetmeye başladı ki bu AK Parti’yi ve Erdoğan’ı destekleyen iş çevrelerinde ciddi endişelere sebep olabilir. Ancak dediğimiz gibi buna rağmen bu çevrelerden de herhangi bir eleştiri duyamadık.
Bence küçük bir hareket büyük bir fırtınaya sebep olabilir. Sözgelimi AK Parti içinde muhalif kanatta bulunan biri İstanbul Belediye Başkanı olursa o zaman zincirleme bir tepki reaksiyonu başlayacaktır. Yani parti içindeki muhalefet İstanbul’da seçilebilir bir aday arkasında birleşirse, böylece Erdoğan’ın düşürülmesi için hızlı bir yol açılmış olabilir.
Erdoğan bütün bu sert ve keskin politikasıyla birlikte bu ihtimali de görüyordur. Bu arada Ak Parti ’nin yerel ve genel seçimleri bir arada yapması da sürpriz olmayacaktır.
Her ne yapılırsa yapılsın eğer AK Parti Ankara’yı ve İstanbul’u alamazsa ya da oylarından büyük bir kısmını kaybederse Erdoğan bizzat kendi partisi içinde büyük bir muhalefet ile karşılaşacaktır ve biz de hep beraber şu anki birliktelik görüntülerinin gerçekten aldatıcı olduğuna şahit olabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder