3 Nisan 2015 Cuma

Okan Tuna'ya Cevaben: İsyan Bayrağı

Bursa Hakimiyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan Okan Tuna üstadım, 2 Nisan günü yayınlanan yazısında 2011 Genel Seçimleri öncesi yaşanan "vekil atamaları" krizini ve 2015 genel seçimi öncesinde yaşanmış kontenjansız önseçim coşkusunu karşılaştırdığı bir yazı kaleme almış.  Yazısının genel anlamda büyük bölümüne katıldığımı belirterek, bazı hususların altını çizmek gerekliliğini hissettiğim için bu yazıyı kaleme aldım. Sayın Tuna'nın da bu yazımı dikkate alacağını temenni ediyorum...

Öncelikle belirtmek istediğim husus odur ki, sayın Tuna yazısında; "Bazı CHP’li gençler, partide protesto yapıp Demokrat Parti bayrağı açıp, sanırız bir de yakmışlardı. (Ki aylar sonra Tayan’ın performansıyla nasıl yanıldıklarını da göreceklerdi.)
Ve, batan bir geminin terk edilişi gibi, CHP İl Başkanlığı binası bir süre sonra boşalmıştı." şeklinde bir ifade kullanmış...


O gün o eylemin ön saflarında olan gençlerden biri olarak belirtmek isterim ki, Demokrat Parti bayraklı protestomuz sırasında ya da sonrasında parti bayrağını kesinlikle yakmadık. Bir parti bayrağını yakmak, o partiye mensup insanlara alenen saygısızlık etmek demek olurdu, bizim derdimiz ise o partiye mensup insanlara hakaret değil, o ideolojiden yetişmiş, sol ve sosyal demokrat değerlere hayatları boyunca kin ve düşmanlık ile büyümüş insanların bizim partimizden vekil adayı olarak açıklanmasını protesto etmekti. Maksadımız açık ve netti ayrıca maksadını aşan hareketlerde de kesinlikle bulunmadık.

Açıklık getirilmesi gereken bir diğer husus, aylar sonra Tayan'ın performansı nedeniyle yanıldığımızı görecek olduğumuz ifadesidir. Sayın Tuna'nın bu cümleyi kullanıyor olması protestomuzun anlatmak istediği hususları anlayamadığının bir göstergesidir. Bizim o eylemle işaret etmeye çalıştığımız şey, Turhan Tayan'ın, Sena Kaleli'nin milletvekili olacak kapasitede olmaması, bu birikime sahip olmamaları ya da bu işi beceremeyecekleri iddiası değildi. Biz o protestomuzda bu kişilerin, bu partide vekil olarak bulunmalarının ideolojik bir hata olduğunu, bu kişilerin parti tabanını temsil etmediğini anlatmaya çalışmıştık. Ki her iki aday da birkaç gün önce yapılan ön seçime katılmama kararı alarak "parti tabanını temsil etmedikleri" iddiamızı kendileri de kabul etmiş konumuna düşmüşlerdir. Dolayısıyla üstadın yazısındaki, tayan hakkında yanıldığımızı gördüğümüz iddiası, gerçeği yansıtmamaktadır.

Aynı paragraftaki dikkat çekici diğer cümle ise, batan geminin terk edilmesi gibi, binayı terk etmemiz iddiasıdır. Bu cümle de açıkça söylemeliyim ki, gerçeği yansıtmamaktadır. Gerek ana kademe yönetimimiz gerekse biz gençler -ki bir süre sonra genel merkez tarafından görevden alınmıştık.- her şeye rağmen partinin başarısı için adaylar içimize sinmişçesine çalışmaya devam etmiştik...

Son olarak dikkat çekmek istediğim husus ise, yazıda olmayan ama olması gerektiğini düşündüğüm bir konu ile alakalı. Sayın Tuna da belirtmiş, atama ile vekil olanların yarattığı heyecan ile örgütün seçtiklerinin vekil olma yolunda yarattığı heyecan arasında çok büyük bir fark olduğu ortada. Fakat bu farka neden olan hususlar hakkında birkaç cümle söylemek gerekirdi diye düşünüyorum...

2011 Genel Seçimlerinden önce koyduğumuz eylem olmasa, birçoklarına göre "Demokrat Parti bayrağı" bize göre "isyan bayrağı" olan o bayrak açılmamış olsa, o gün bize bu eylem nedeniyle küfredenler, bugün yaşanan ön seçim için "demokrasi coşkusu" deme fırsatını bulabilirler miydi?

Açıkça söylemeliyim ki, İnönü Caddesi üzerindeki o il binamızda, binanın geniş balkonuna çıkıp, o isyan bayrağını açmasaydık, bugün ne ön seçim olurdu, ne Ceyhun İrgil, ne Karabıyık ne Sarıbal... Bugün seçilmişlerin yerinde atanmış liboşlar, Sena Kaleli'ler, Necati Şahin'ler, Turhan Tayan'lar, Bekaroğlu'lar, Faik Tunay'lar, Nazlı Ilıcak'lar olurdu.. Öyle olunca da, Sayın Tuna'nın yazısında bahsettiği "Herkes birbirini kucaklıyor, tebrik ediyor, başarılar diliyor, alkışlıyor, hiç tanışmayanlar bile birbirlerine sarılıyordu." ifadeleri asla gerçekleşmez, muhtemelen bu kararı da protesto etmek adına yine bizlerin ortaya koymuş olduğu eylem konuşuluyor olurdu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

3 Nisan 2015 Cuma

Okan Tuna'ya Cevaben: İsyan Bayrağı

Bursa Hakimiyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan Okan Tuna üstadım, 2 Nisan günü yayınlanan yazısında 2011 Genel Seçimleri öncesi yaşanan "vekil atamaları" krizini ve 2015 genel seçimi öncesinde yaşanmış kontenjansız önseçim coşkusunu karşılaştırdığı bir yazı kaleme almış.  Yazısının genel anlamda büyük bölümüne katıldığımı belirterek, bazı hususların altını çizmek gerekliliğini hissettiğim için bu yazıyı kaleme aldım. Sayın Tuna'nın da bu yazımı dikkate alacağını temenni ediyorum...

Öncelikle belirtmek istediğim husus odur ki, sayın Tuna yazısında; "Bazı CHP’li gençler, partide protesto yapıp Demokrat Parti bayrağı açıp, sanırız bir de yakmışlardı. (Ki aylar sonra Tayan’ın performansıyla nasıl yanıldıklarını da göreceklerdi.)
Ve, batan bir geminin terk edilişi gibi, CHP İl Başkanlığı binası bir süre sonra boşalmıştı." şeklinde bir ifade kullanmış...


O gün o eylemin ön saflarında olan gençlerden biri olarak belirtmek isterim ki, Demokrat Parti bayraklı protestomuz sırasında ya da sonrasında parti bayrağını kesinlikle yakmadık. Bir parti bayrağını yakmak, o partiye mensup insanlara alenen saygısızlık etmek demek olurdu, bizim derdimiz ise o partiye mensup insanlara hakaret değil, o ideolojiden yetişmiş, sol ve sosyal demokrat değerlere hayatları boyunca kin ve düşmanlık ile büyümüş insanların bizim partimizden vekil adayı olarak açıklanmasını protesto etmekti. Maksadımız açık ve netti ayrıca maksadını aşan hareketlerde de kesinlikle bulunmadık.

Açıklık getirilmesi gereken bir diğer husus, aylar sonra Tayan'ın performansı nedeniyle yanıldığımızı görecek olduğumuz ifadesidir. Sayın Tuna'nın bu cümleyi kullanıyor olması protestomuzun anlatmak istediği hususları anlayamadığının bir göstergesidir. Bizim o eylemle işaret etmeye çalıştığımız şey, Turhan Tayan'ın, Sena Kaleli'nin milletvekili olacak kapasitede olmaması, bu birikime sahip olmamaları ya da bu işi beceremeyecekleri iddiası değildi. Biz o protestomuzda bu kişilerin, bu partide vekil olarak bulunmalarının ideolojik bir hata olduğunu, bu kişilerin parti tabanını temsil etmediğini anlatmaya çalışmıştık. Ki her iki aday da birkaç gün önce yapılan ön seçime katılmama kararı alarak "parti tabanını temsil etmedikleri" iddiamızı kendileri de kabul etmiş konumuna düşmüşlerdir. Dolayısıyla üstadın yazısındaki, tayan hakkında yanıldığımızı gördüğümüz iddiası, gerçeği yansıtmamaktadır.

Aynı paragraftaki dikkat çekici diğer cümle ise, batan geminin terk edilmesi gibi, binayı terk etmemiz iddiasıdır. Bu cümle de açıkça söylemeliyim ki, gerçeği yansıtmamaktadır. Gerek ana kademe yönetimimiz gerekse biz gençler -ki bir süre sonra genel merkez tarafından görevden alınmıştık.- her şeye rağmen partinin başarısı için adaylar içimize sinmişçesine çalışmaya devam etmiştik...

Son olarak dikkat çekmek istediğim husus ise, yazıda olmayan ama olması gerektiğini düşündüğüm bir konu ile alakalı. Sayın Tuna da belirtmiş, atama ile vekil olanların yarattığı heyecan ile örgütün seçtiklerinin vekil olma yolunda yarattığı heyecan arasında çok büyük bir fark olduğu ortada. Fakat bu farka neden olan hususlar hakkında birkaç cümle söylemek gerekirdi diye düşünüyorum...

2011 Genel Seçimlerinden önce koyduğumuz eylem olmasa, birçoklarına göre "Demokrat Parti bayrağı" bize göre "isyan bayrağı" olan o bayrak açılmamış olsa, o gün bize bu eylem nedeniyle küfredenler, bugün yaşanan ön seçim için "demokrasi coşkusu" deme fırsatını bulabilirler miydi?

Açıkça söylemeliyim ki, İnönü Caddesi üzerindeki o il binamızda, binanın geniş balkonuna çıkıp, o isyan bayrağını açmasaydık, bugün ne ön seçim olurdu, ne Ceyhun İrgil, ne Karabıyık ne Sarıbal... Bugün seçilmişlerin yerinde atanmış liboşlar, Sena Kaleli'ler, Necati Şahin'ler, Turhan Tayan'lar, Bekaroğlu'lar, Faik Tunay'lar, Nazlı Ilıcak'lar olurdu.. Öyle olunca da, Sayın Tuna'nın yazısında bahsettiği "Herkes birbirini kucaklıyor, tebrik ediyor, başarılar diliyor, alkışlıyor, hiç tanışmayanlar bile birbirlerine sarılıyordu." ifadeleri asla gerçekleşmez, muhtemelen bu kararı da protesto etmek adına yine bizlerin ortaya koymuş olduğu eylem konuşuluyor olurdu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder